9 Temmuz 2015 Perşembe

Tarçın Çay

Aynı adlı ağacın kabuğundan elde edilen tarçın bir bütün olarak kabuk şeklinde ya da toz şeklinde bulunabilir. Bilimsel adı Cinnamonum verum olan tarçının 100’den fazla türü bulunmaktadır. Cinnamonum verum dışında en yaygın olarak kullanılanları Cinnamonum zeylanicum – Seylan tarçını ve Cinnamomun aromaticum – Çin tarçını’dır. Tatları ve kokuları oldukça yakın olan bu türler arasında Seylan tarçını daha rafinedir, daha pahalıdır ve daha zor bulunur.
 
 
        Çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan en eski baharatlardan biri olan tarçın geleneksel olarak sindirim sistemi bozuklukları, ishal, adet öncesinde ya da sonrasında oluşan ağrıları hafifletmek için kullanılır. Son yıllarda tarçının şeker hastalığı üzerindeki olumlu etkisi üzerine araştırmalar yapılmaktadır.
 
 
  • Dolaşımını artırır
  • Soğuk algınlığı belirtilerini azaltır
  • Mide rahatsızlıklarını hafifletir
  • Menstrüel ağrıları azaltır
  • Kilo vermeye yardımcı olur
  • Kan şekerini düzenler
  • Mide kramplarına iyi gelir
  • Anti bakteriyel özelliği ile enfeksiyonlara karşı koruma sağlar
 
 

        Tarçın Çayı Nasıl Hazırlanır?

 
 
        Tarçın çayı yapmak için iki seçeneğiniz var; ya tarçın kabuğu kullanacaksınız ya da tarçın tozu. Eğer çayı kabuktan yapacaksanız 1 adet kabuğu bir kaç parçaya ayırarak yarım litre kaynamış suya atıp demliğin kapağı kapalı halde 10 dakika demlenmesini bekleyin. Tozdan hazırlayacaksanız bir çay bardağına 1-1,5 çay kaşığı tarçın koyun ve üzerine kaynar su ekleyip iyice karıştırın. 4-5 dakika demlenmesini bekledikten sonra içebilirsiniz.
 
 

        Tarçının Sağlığa Faydaları

 
 
        Uzmanlar tarçının vücut ısısını dengelediğini söylemektedir. LDL (kötü kolesterol) seviyesini düşürürken iyi kolesterolün belirli değerlerde kalmasına yardımcı olur. Son yıllarda yapılan bazı araştırmaların sonuçlarına göre tarçın kan şekeri düzeyini koruyarak insülin direncine karşı avantaj sağlamakta ve obeziteyi engellemektedir. Çeşitli araştırmalar Tip 2 diyabet hastalarında tarçın tüketiminin olumlu etki yarattığı sonuçlarına sahip olmakla birlikte bu konuda daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
 
 
        Gıdalarda bakteri üremesini engelleyen tarçın doğal bir gıda katkı maddesi olarak kullanılabilir. Demir yönünden zengin olan baharat kandaki oksijenin hücrelere ulaşmasını sağlayan hemoglobin üretimini teşvik eder.
 
 
        Kalsiyum içeriği ile kemikleri ve dişleri güçlendirir. Aynı zamanda lif ve manganez yönünden de zengin olan tarçın tuzun atılma sürecini hızlandırır, dolayısıyla kalın bağırsak kanseri riskini düşürür.
 
 
        Kimyasal bileşenlerin kokularına karşı beynin verdiği psikolojik tepki üzerine araştırmalar yapan Florida merkezli Chemoreception Bilimler Derneği (Association for Chemoreception Sciences) tarçın kokusunun ya da sadece içerisinde tarçın bulunan yemekler tüketmenin beyin fonksiyonlarını geliştirdiğini belirlemiştir. Yapılan çalışmada tarçın kokusu deneklerin dikkati arttırmış ve özellikle bilgisayar başında çalışanlarda kısa süreli hafızayı geliştirdiği belirlenmiş.
 
 
        Bir çay kaşığı (yaklaşık 7 gram) tarçın günlük demir ihtiyacınızın %4’ünü, kalsiyum ihtiyacınızın %8’ini, manganez ihtiyacınızın %68’ini, lif ihtiyacınızın %16’sını karşılamaya yeter.
Tarçının Tarihi
 
 
        İncil’de adı geçen baharat Eski Mısır’da sadece içeceklere aroma katmak ve çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde değil mumyalama işleminde de kullanılmaktaydı. Aynı dönemde altından daha değerli olduğuna inanılırdı. Alternatif Çin tıbbında kullanılan şifalı bitkiler hakkında yaklaşık M.Ö. 2700 yılında yazılmış olan kitaplarda tarçının faydalarından bahsedilmektedir.
Orta Çağ’da Avrupa’da en çok kullanılan baharatlardan biriydi ve aşırı talep nedeniyle Yakın Doğu – Avrupa ticaret yolunda düzenli olarak taşınan ürünler arasına yer almış. Çin tarçını esas olarak Çin, Vietnam ve Endonezya’da üretilirken Seylan tarçını, Sri Lanka, Hindistan, Madagaskar, Brezilya ve Karayip Adalarında üretilmektedir.
 
 

        Tarçın Çayının Yan Etkileri

 
 
        Tarçın tüketimi genel olarak güvenli kabul edilmektedir. Ancak bazı kişilerde tarçına karşı aşırı duyarlılık bulunabilir ve alerjik reaksiyona neden olabilir. Gebelik ve emzirme dönemlerinde kullanımı konusunda yeterli klinik bilgi olmamakla birlikte tüketimi yemeklerle sınırlandırılmalıdır. Cilde uzun süre temas ettiğinde alerjiye ve tahrişe neden olabilir.


Kaynak:


Kimyon Çayı

Anavatanı Mısır olan, Hindistan, Ortadoğu ve Meksika mutfaklarında sık kullanılan kimyon (Cuminum cyminum), yüksek besin değeri ile geleneksel olarak çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
 
 
        Demir ve mineral bakımından oldukça zengin olan kimyonun kalp sağlığına, demir eksikliği anemisine iyi geldiği söylenmektedir.
Tüm bu faydaları konusunda yapılan çalışmaların sayısı yetersiz olmakla birlikte bazı araştırmalar, kimyonun sindirime yardımcı olduğu, kan şekeri seviyesini dengelediği yönünde sonuçlara sahiptir.
 
 
        Kimyon çayı aynı zamanda; soğuk algınlığı, bronşit, sinüzit gibi üst solunum yollarını etkileyen hastalıkların belirtilerini hafifletmek için kullanılmaktadır.
 
 
  • Balgam söktürücüdür
  • Üst solunum yolu hastalıklarına karşı kullanılır
  • Kolik ve karın ağrısına iyi gelir
  • İdrar yolu enfeksiyonu tedavisine yardımcı olur
  • Demir eksikliği anemisi tedavisinde kullanılır
  • Uykusuzluğa iyi geldiği söylenmektedir
  • Böbrek ve karaciğeri temizler
  • Bilimsel bir araştırma olmamasına karşın geleneksel olarak astım tedavisinde kullanılır
  • Kalp sağlığının korunmasına yardımcı olur
  • Kandaki şeker düzeyini dengeler
  • Sindirime yardımcı olur
  • Magnezyum ve demir mineralleri bakımından zengindir
 
 

        Kimyon Çayı Nasıl Yapılır?

 
 
        Kimyan çayını, ezilmemiş kimyon tohumlarından hazırlayabilirsiniz. Toz kimyondan hiç çay hazırlamadığım için tadının ve deminin nasıl olacağını bilmiyorum. 2 kişilik kimyon çayı hazırlamak için 1 – 1.5 çay kaşığı kimyonu küçük bir tencereye atın. Daha sonra 2 büyük bardaklık suyu koyup orta dereceli ateşte kaynatın. Su kaynadıktan sonra ocağı kapatın ve tencereyi kapatıp 5 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Su, sarı bir renk aldığında çayınız içmeye hazır demektir.
 
 
        Çayın yoğunluğunu ağız tadınıza göre ayarlamak için, kullandığınız kimyon miktarını ve ocağı kapattıktan sonra demleme süresini değiştirebilirsiniz. Tadını değiştirmek için bal veya çok az tuz kullanabilirsiniz.
 
 

        Kimyonun Sağlığa Faydaları

 
 
        Hindistan’da Mysore Üniversitesi tarafından yapılan ve sonuçları 1998 yılında Beslenme Araştırması (Nutrition Research) dergisinde yayınlanan araştırmaya göre kimyonun kan şekerini düzenleyici ve diyabeti önleyici özelliği bulunuyor. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmada, 8 hafta boyunca her gün düzenli olarak kimyon tüketmenin, hipoglisemi (şeker hastalarının çoğunda görülen kan şekerinin düşük olması) ve glükozüri’yi (idrarda şeker miktarının çoğalması) önlediği belirlenmiş. 2005 yılında “International Journal of Food Science and Nutrition”da yayınlanan bir diğer araştırma bu bulguları doğrular nitelikte sonuçlara sahip. Ancak kimyonun bu özelliklerinin insanlar üzerinde etkisi konusunda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
 
 
        Başta Hindistan olmak üzere Orta Doğu ülkelerinde ve diğer bazı ülkelerde sindirim sorunlarına karşı sık kullanılan bir baharat olan kimyon, karaciğerin daha çok safra üretmesini teşvik ederek gıdalar yoluyla alınan yağın daha hızlı sindirilmesine yardımcı olabilir. 2005 yılında “Indian Journal of Medical Research” adlı bilimsel dergide yayınlanan klinik araştırma sonuçlarına göre kimyon, sindirim güçlüğü ve ishal gibi sorunların tedavisinde etkili bir doğal çözüm olarak kullanılabilir.
 
 
        Vücudun üretemediği ancak kritik önemi bulunan magnezyum minerali bakımından zengin olan kimyon, kalp sağlığının korunması, tansiyonun dengelenmesi ve kalsiyumun vücut tarafından emilmesine yardımcı olur. 1 yemek kaşığı kimyon günlük olarak alınması gereken magnezyumun yaklaşık %6’sını tek başına karşılar. Ayrıca aynı miktarda kimyon günlük demir ihtiyacının %20’sini karşıladığı için demir eksikliği bulunanlara tavsiye edilmektedir.
 
 
        Araştırmalara konu olan ve bazı araştırmalarla desteklenen kimyonun yukarıdaki faydaları dışında, geleneksel olarak kullanıldığı bazı diğer sağlık koşulları da mevcuttur. Örneğin soğuk algınlığı tedavisinde sık kullanılır, Latin kültüründe gebe kalma oranını arttırdığına inanılmaktadır, yorgunluğa iyi geldiği, vücudu toksinlerden temizlediği, hıçkırığı geçirdiği ve çeşitli kanser türlerine karşı koruma sağladığı söylenmektedir.
Kimyonun Yan Etkileri
 
 
        Kimyon genel olarak güvenli bir bitki olarak kabul edilmekle birlikte bazı ilaçlarla etkileşime geçebilir ve aşırı tüketimi yan etkilere yol açabilir. Özellikle kimyon yağı doktora danışılmadan kullanılmamalıdır. Düzenli ilaç kullanıyorsanız kimyon çayı içmeye başlamadan önce doktorunuza danışın. Gebelik ve emzirme dönemindeki yan etkileri konusunda herhangi bir araştırma sonucu bulunmamaktadır.

Kaynak:


Sarımsak Çayı

 Genellikle güçlü kokusu nedeniyle yemekten kaçındığımız sarımsağın, saç bakımından kalp hastalığı riskini düşürmeye kadar pek çok faydası vardır.
 
 
        Sarımsak aynı zamanda doğal bir antibiyotiktir. Alerjilere karşı vücudun direncini arttırır, kan şekeri düzeyinin korunmasına yardımcı olur, yüksek tansiyonu ve kolesterolü düşürür.
 
 
        Bu faydaları ile farklı kültürlerde yüzlerce yıldır sağlık sorunlarına karşı en sık kullanılan doğal ürünler arasında ilk sıralarda gelmektedir.
 
 
        Hazırlaması oldukça kolay olan sarımsak çayı ise vücudun toksinlerden temizlenmesine yardımcı olurken sindirim sorunlarına iyi gelir.
 
 
  • Kalp sağlığını korunmasına yardımcı olur
  • Vitamin ve mineraller bakımından zengindir
  • Zararlı mide parazitlerinin temizlenmesine yardım eder
  • Sindirim sistemini temizler
  • Gazın giderilmesini sağlar
  • Sinüsleri açar
  • Çayın buharı bronşitin etkilerini hafifletir
  • Gribe iyi gelir
  • Enfeksiyonlara karşı vücudun direncini arttırır
 
 

Sarımsak Çayı Nasıl Yapılır?

 
 
        1 büyük çay bardağı sarımsak çayı yapmak için; bardak dolusu su ile 1.-1.5 diş sarımsağı kaynatın. Su kaynar kaynamaz ateşten alın. Biraz ılıdıktan sonra 1 çay kaşığı organik bal ve çeyrek limon suyu ekleyip içebilirsiniz. Kaynar suya bal karıştırmayın. Her bardak için suya 1-1.5 diş sarımsak atmak yeterli olacaktır. Artan sarımsak çayını 1-2 gün buzdolabında, hava almayan bir şişede ya da kavanozda saklayabilirsiniz.
 
 

        Sarımsağın Faydaları

 
 
        Çiğ sarımsak, sarımsak özü, sarımsak çayı ve tabletleri farklı hastalıkların tedavisine yardımcı olması amacıyla kullanılmaktadır. Bazı faydaları hakkında bilimsel çalışma sonuçları bulunmasına karşın bazı yararları hakkında geleneksel kullanım dışında herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Sarımsak çayı ve çiğ sarımsak en çok, soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı kullanılır. Yüksek oranda “allicin” içeren çiğ sarımsak antiviral ve anti bakteriyel özelliklere sahiptir. Özellikle kış aylarında düzenli olarak sarımsak tüketmek bulaşıcı hastalıklara karşı vücudun direncini arttırır.
 
 
        Sarımsağın kolesterole etkisi alanında yapılan çalışmalar birbiriyle zıt sonuçlara sahiptir ancak halk arasında kolesterolü düşürmek için sık sık kullanılır. Bazı araştırmalar çiğ sarımsağın HDL (iyi kolesterolü) yükselttiği, damar sertliğini önlediğini ve kalp hastalıkları riskini azalttığının altını çizmektedir. Ancak bu alanda daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Damar sertliği veya herhangi bir kalp rahatsızlığı nedeniyle düzenli olarak ilaç kullanıyorsanız düzenli olarak sarımsak takviyesi almadan önce doktorunuza danışın.
 
 
        Vücudumuzda bulunan ve uygun ortamda (hava kirliliği, radyasyon, aşırı güneş ışığı, stres, sigara…) hücre yapısına zarar veren serbest radikalleri, sarımsağın antioksidan etkisiyle kontrol altında tutmak mümkündür. Bazı uzmanlar sarımsağın bu özelliğinin gırtlak, mide, meme ve prostat kanseri riskini azalttığını belirtmektedir.
 
 
        Yüksek vitamin ve mineral içeriğiyle genel sağlığımıza katkıda bulunur. 3 diş sarımsak; günlük C vitamini ihtiyacının %5’ini, kalsiyum ihtiyacının %2’sini, demir ihtiyacının %1’ini, B6 vitamini ihtiyacının %6’sını karşılar. Sarımsak ayrıca tiamin, riboflavin, magenzyum, fosfor, potasyum, çinko, bakır, omega-3, omega-6, manganez ve selenyum içerir.
 
 

        Sarımsak Çayı Zayıflatır mı?

 
 
        Angelina Jolie’nin “zayıflama sırrı” olarak önerilen ve satılan sarımsak çayı belki içinde bulunan “allicin” adlı bileşenle yağların daha çabuk çözünmesine yardımcı olabilir ancak zayıflama konusunda mucize bir içecek değildir. Angelina Jolie’nin formunu korumak için günde 2-3 saat yoga yaptığını, hiç et tüketmediğini, sadece çiğ sebze ve meyvelerle beslendiğini unutmamak lazım.
 
 

        Sarımsağın Yan Etkileri

 
 
        Kan pıhtılaşması sorunu olanlar ve düzenli olarak kan inceltici ilaç kullananların sarımsak tüketmesi önerilmemektedir. Sarımsağı sadece tablet olarak kullansanız bile mide bulantısına, kusmaya, ishale yol açabilir. Tansiyonu düşürücü etkisi ile baş dönmesine neden olabilir. Tansiyon ilacı kullananlar ilacın etkisini istenmeyen boyutlarda arttırabileceği için sarımsak tüketmeye başlamadan önce doktora danışmalıdır. Fazla sarımsak yemek aşırı ter ve ağız kokusuna neden olabilir.



Kaynak:


Rezene Çayı

Uzun ömürlü bir bitki olan ve yıl boyu bulunabilen rezene bitkisi (Foeniculum vulgare) dik, sarıya çalan yeşil gövdesi bulunan, saplarının içi boş, sarı çiçekler açan ve 2,5 metre yüksekliğe kadar büyüyen bir bitkidir.
 
 
        Akdeniz bölgesine özgü olan ve orta çağlardan beri özellikle manastırlarda ekilen bitki dünümüzde Akdeniz ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde doğal olarak yetişmektedir.
 
 
        Bitkinin soğanı, yaprakları ve tohumu genellikle yemeklerde kullanılmakla birlikte özellikle kurutulmuş tohumundan hazırlanan çay hıçkırık gidermekten, aşırı gazın azaltılmasına kadar pek çok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmaktadır.
Mide kasılmalarına iyi gelir
 
 
  • Safra üretimine yardımcı olur
  • Toksinlerin atılmasını sağlar
  • Fazla suyun atılmasına yardımcı olur
  • Anne sütünü attırdığı söylenmektedir
  • Sindirimi düzenler
  • Diş ağrılarını hafifletir
  • Libidoyu arttırdığı söylenmektedir
  • Göz sağlığını geliştirir
  • Yüksek tansiyonu düşürür
  • Mide gazının atılmasını sağlar
  • Öksürüğe iyi gelir
  • Rahim kasılmalarını hafifletir
  • İştahı bastırır
  • Kolik tedavisinde kullanılır
  • Bağırsakları temizler
  • Vitamin ve mineral bakımından zengindir
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir
 
 

        Rezene Çayı Nasıl Yapılır?

 
 
        Rezene çayı demlemek için 1 büyük çay fincanına 1-1.5 çay kaşığı rezene tohumu kullanabilirsiniz. Rezene tohumlarını kaşığın tersiyle ezerek kırın ve fincana atın. Su kaynadıktan sonra fincana dökün ve 10 dakika demlenmesini bekleyin. Daha sonra süzerek çayınızı içebilirsiniz. Süzdükten sonra tatlandırmak için limon veya bal ekleyebilirsiniz.
 
 

        Rezenenin Sağlığa Faydaları

 
 
        Rezene çayını herhangi bir rahatsızlığınız olmasa da B, C vitaminleri ile potasyum, magnezyum ve kalsiyum gibi mineralleri almak ve vucudunuzu güçlendirmek için tüketebilirsiniz. C vitamini bağışıklık sistemini güçlendirirken kalsiyum kemik yapısını güçlendiren bir mineraldir.
Rezene çayı geleneksel olarak üst solunum yolu enfeksiyonu, sindirim güçlüğü, bağırsak parazitleri, çeşitli cilt hastalıkları ve örneğin konjonktivit gibi göz hastalıkları tedavi etmek için kullanılmakla birlikte bu rahatsızlıklara faydaları konusunda yapılmış olan bilimsel araştırma sayısı oldukça azdır.
 
 
        2011 yılında “Moleküller” adlı bilimsel dergide yayınlanan bir araştırmaya göre rezene içinde bulunan kimyasal bileşiklerin antibakteriyel ve antioksidan etkisi olduğu belirtilmektedir.
 
 
        Yine aynı yıl “Klinik ve Deneysel Hipertansiyon” adlı başka bir bilimsel dergide yayınlanan çalışmaya göre ise rezene ekstresinin sistolik kan basıncını azalttığı bildirilmiştir. Çalışmada bitkinin tansiyonu düşürme etkisinin, vucuttan su atılmasını arttırarak fazla sodyumu azaltması olduğu belirtilmektedir. Hatta “Etnofarmakoloji Dergisi”nde yayınlanan bir çalışmada, rezenenin vucutta biriken fazla suyu atmak için en etkili bitkiler arasında yer aldığının altı çizilmektedir.
 
 
        Rezene çayının adet döngüsünü düzenlediği ve menstrüel krampları hafiflettiği söylenmektedir. “Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi”nin Şubat 2003 sayısında yayınlanan bir araştırmada rezenenin, adet döneminde şiddetli ağrılara yol açan jinekolojik bir rahatsızlık olan “dismenore” tedavisinde yararlı olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada “dismenore” rahatsızlığı bulunan kişilerin baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve şiddetli yorgunluk gibi belirtilerinde azalma sağlanmış.
 
 
        Rezene çayı sindirimi düzenlemek ve özellikle yemeklerden sonra oluşan gazı ve gaz ağrılarını hafifletmek için kullanılabilir. Laktasif etkisi ile kabızlığı önler. Yemeklerden sonra 3-4 adet rezene tohumu çiğnemek nefesi tazeler ve ağız kokusunu alır.
Tüm bunlara ek olarak rezene suyuyla ıslatılmış pamukların gözlerin üzerine konmasının gözü dezenfekte ederek konjonktivit gibi göz rahatsızlıklarının tedavisine yardımcı olduğu ve anne sütü üretimini teşvik ettiği söylenmektedir ancak bu faydalarını destekleyecek bilimsel araştırmalar bulunmamaktadır.
 
 

        Rezenenin Yan Etkileri

 
 
        Yemeklerle birlikte tüketilen normal oranlardaki rezene genel olarak güvenli kabul edilmektedir ve herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır. Ancak rezene çayı, ekstresi, yağı kullanmaya başlamadan önce olası yan etkilerden korunmak adına mutlaka bir doktora danışmalısınız.
Fazla rezene tüketimi mide bulantısı ve ağrısına neden olabilir. İleri dereceki yan etkileri arasında ise kusma, nöbetler, nefes darlığı, cilt sorunları kalp çarpıntısı ve akciğer ödemi sayılmaktadır.
 
 
        Anne sütünü arttırdığı söylenmekle birlikte gebelik ve emizrme dönemindeki kadınlar doktora danışmadan rezene ürünleri tüketmemelidir çünkü kan şekerini olumsuz olarak etkileyebilir.
 
 
Safra kesesi, böbrek ve karaciğer rahatsızlığı bulunanlara rezene çayı önerilmez.


Kaynak:


Roobios Çayı

  Ülkemizde “kırmızı çay ve kızıl çay” olarak bilinen rooibos çayı, Güney Afrika’ya özgü “kızıl çalı”dan (Aspalathus linearis) elde edilmektedir.
Kızıl çalı baklagiller ailesindendir ve Güney Afrika’da tüketilen en popüler çaylar arasında yer almaktadır.
 
 
        Demlendiğinde kırmızı olan çayın okside edilmeden üretilen ve tat olarak olmasa da mineral bakımından daha zengin yeşil versiyonu da bulunmaktadır.
 
 
        Kırmızı rooibos çayı tatlıdır, yeşil rooibos çayının tadı ise daha çok ot tadına benzer. Antioksidan bakımından oldukça zengin olan rooibos çayında kafein yoktur ve tanen oranı oldukça düşüktür.
 
 

        Rooibos Çayının Faydaları

 
 
        Rooibos çayının en önemli özelliği antioksidan bakımından zengin olması ve siyah çay ya da yeşil çay gibi kafein içermemesidir. Geleneksel olarak sinirleri yatıştırmak, bebeklerde kolik tedavisi, astım, alerjilere karşı ve sindirim sorunları için kullanılır.
 
 
Kanser: Rooibos çayında bulunan polifenoller oldukça güçlü antioksidanlardır ve hücre zarlarının korunmasına yardımcı olur. 2009 yılında Gıda ve Kimyasal Toksikoloji’de (Food and Chemical Toxicology) yayınlanan araştırmada rooibos çayının, siyah çay ve yeşil çayla birlikte kanserli tümörlerin boyutunun küçültülmesinde etkili olduğu belirlenmiş.
 
 
Kolesterol: Güney Afrika’da yapılan bir diğer araştırmada, 6 hafta boyunca her gün rooibos çayı içen 40 kişinin vücudu kalp hastalıklarına, kansere ve yaşlanmanın olumsuz etkilerine karşı koruyan “glutatyon” seviyelerinde yükselme belirlenmiş. Aynı zamanda bu kişilerin LDL kolesterolünde önemli ölçüde düşüş kaydedilmiş. Ek olarak iyi kolesterol olarak HDL kolesterol seviyeleri yükselmiş. Araştırma sonuçları 2010 yılının Eylül ayında Etnofarmakoloji Dergisi’nde (Journal of Ethnopharmacology) yayınlanmış.
 
 
Alzheimer Hastalığı: Antioksidanların Alzheimer hastalığından korunma ve hastalığın gelişimini yavaşlatmadaki önemi biliniyor. Bu konuda Ohio Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, rooibos bitkisinde bulunan “nothofagin”nin sinir ve beyin fonksiyonu üzerinde koruyucu etkiye sahip olduğu belirtiliyor.
 
 
Kolik: Rooibos çayı, Güney Afrika’da geleneksel olarak bebeklerde kolik tedavisinde kullanılmaktadır. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarla desteklenen bu kullanım şekli için daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulmakla birlikte “Uluslararası Pediatri” (Pediatrics International) dergisinde sonuçları yayınlanan bir çalışmaya göre rooibos çayının düzenli kullanımı çocuklarda herhangi bir yan etkiye neden olmuyor.
 
 
Sindirim: Bu konuda yapılmış bir bilimsel çalışma yok ancak rooibos çayı hazımsızlık, mide yanması, bulantı ve kusma gibi sindirim sorunlarına karşı popüler olarak kullanılmakta. Ayrıca mide ülseri bulunanlar rooibos çayının ülser belirtilerini hafifletmek için kullanıyor.
 
 
Diş Sağlığı: Rooibos çayında bulunan kalsiyum (100ml’de 0.54mg), florid (100ml’de 0.11mg) ve manganez (100ml’de 0.02mg) sağlıklı dişler ve kemikler için uzmanların önerdiği minerallerdir. Rooibos ayrıca sodyum, potasyum, demir ve bakır minerali içerir.
 
 
Cilt Hastalıkları: Rooibos çayı harici olarak cilt yüzeyinde görülen çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Çinko bakımından zengin olan bitki uçuk, aft (gargara olarak kullanıldığında), hafif yanıklar, pişik, cilt tahrişine karşı ve egzamanın kaşıntı, cilt kuruluğu gibi belirtilerini hafifletmek için kullanılan etkili doğal ürünler arasında yer alıyor.
 
 
Rooibos çayı ayrıca sinirleri yatıştırmak, uykusuzluk, hafızayı güçlendirmek ve kalp sağlığını korumak için tüketilen çaylar arasında yer almaktadır.
 
 

        Rooibos Çayı Nasıl Yapılır?

 
 
        Rooibos çayı hazırlamak için büyük bardak başına 1 çay kaşığı kurutulmuş rooibos ölçüsünü kullanabilirsiniz. Bu ölçü hem kırmızı hem de yeşil rooibos çayı için geçerlidir. Suyu kaynattıktan sonra ocağı kapatın ve çayı kaç kişilik hazırlıyorsanız o kadar otu demliğe atın ve demliğin kapağını kapatın. 5 dakika demlenmesini bekledikten sonra süzüp içebilirsiniz. Kırmızı olan rooibos çayı yeşil rooibos çayına göre daha tatlıdır ancak Güney Afrika’da geleneksel olarak şeker ve süt karıştırılarak içilir. Çayın tadını değiştirmek için limon veya balda kullanabilirsiniz.
 
 

        Rooibos Çayının Yan Etkileri

 
 
        Genel olarak güvenli kabul edilen bitki çayları arasında yer alan rooibos çayının aşırı tüketimi bazı yan etkilere neden olabilmektedir. Yeşil ve siyah çaya oranla daha az “tannik asit” içermesine rağmen demirin vucut tarafından emilimini olumsuz yönde etkileyebileceği için özellikle demir eksikliği anemisi olan kişilere önerilmez. Kanser tedavisi gören kişilerde bazı enzimlerin üretimini tehlikeli boyutlarda arttırabilir. Antioksidan bakımından zengin rooibos çayı antioksidan takviyesi kullananlar tarafından tüketilmemelidir. Hormona duyarlı meme kanseri gibi kanser türlerinin tedavisinde kullanılması bitkinin östrojenik aktivitesi nedeniyle önerilmemektedir. Gebelik ve emzirme döneminde kullanımı ve olası yan etkileri hakkında herhangi bir araştırma bulunmamaktadır.


Kaynak:

Safran Çayı

Safran (Crocus sativus) uzun ömürlü bir bitkidir, mavimsi-mor yaprakları ve ortasında sarı-turuncu bölümleri bulunan çiçekleri sonbahar aylarında açar ve bu çiçekler “tepecik” veya “dil” adı verilen uzun 3 uzun ipliğe benzeyen uzantıya sahiptir.
 
 
        Gerçek safran baharatı veya çayı bu “ipliklerden” yapılır. Safranın diğer baharatlara oranla oldukça pahalı olmasının (hatta dünyanın en pahalı baharatı olmasının) nedeni çiçek göbeklerinin elle hasat edilmesi, kurutulması ve paketlenmesidir.
 
 
        Her çiçekte sadece 3 iplik bulunması ve her 1 kilo safran için bu ipliklerden ortalama 20.000 adet gerekmesi safran bitkisinin tarımının ne kadar zahmetli olduğu konusunda bir fikir verebilir.
 
 
        Yağışlı ve ılıman iklimi seven safranın çok yetiştirildiği yerler İspanya, İran Fransa, Hindistan ve Çin’nin bazı bölgeleridir. Ülkemizde Safranbolu’da az miktarda yetiştirilmektedir.
 
 
        Safran çayının ve safran baharatının en sık kullanıldığı alan hafif ve orta dereceli depresyon tedavisidir.
 
 
  • Kalp ve damar sağlığını korur
  • Kanser tedavisinde kullanılır
  • Depresyona iyi gelir
  • Göz sağlığını korur
  • Sedef hastalığı tedavisinde kullanılır
  • Enfeksiyon önleyici özelliği vardır

Safran Çayı Nasıl Yapılır?

 
        Safran çayının nasıl hazırlandığına geçmeden önce ülkemizde gerçek safran bulmanın zorluğundan biraz bahsedeyim. Aktarlarda “Alman safranı” veya “sarı safran” olarak satılan baharat genellikle zerdeçaldır. Zerdeçal, özellikle Hint ve Ortadoğu yemeklerinde sık sık kullanılır ve yemeğe verdiği sarı renkle ayırt edilebilir. Gerçek safran ise toz halinde değil, kurutulmuş olarak kırmızı uzun, iplik benzeri bir şekilde satılır. Bu kırmızı ipliklerin gramı 10-20 TL arasındadır ve her aktarda bulunmayabilir. Aşağıdaki galeride yer alan fotoğraflarda gerçek safranın nasıl olması gerektiğini görebilirsiniz. Zerdeçal çayının da sağlığa pek çok faydası vardır ancak safrandan farklı bir bitkidir.
 
 
        1 bardak safran çayı için 6-7 adet safran kullanabilirsiniz. Suyu kaynattıktan sonra 1-2 dakika soğumasını bekleyin ve safranı koyduğunuz bardağa dökün. Suyun rengi amber rengine dönene kadar bekleyin. Genellikle 5 dakika demlemek yeterlidir. Safran çayına çubuk tarçın ve/veya kakule atabilir, şekerle tatlandırabilirsiniz.
 
 

Safran’ın Faydaları

 
 
Depresyon: Safranın hafif ve orta dereceli depresyon üzerine etkisi alanında yapılan klinik çalışmalarda bu baharatın özellikle hafif dereceli depresyona iyi geldiği belirlenmiş. 40 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada, 6 hafta boyunca günde 30 mg safran tüketen depresyon hastalarının depresyona bağlı belirtilerinde azalma gözlemlenmiş. Aynı araştırmalar, safranın adet öncesi sendromu belirtilerinin hafifletilmesinde de kullanabileceği yönünde sonuçlara sahip.
 
 
Kalp ve Damar Sağlığı: Bu konuda yapılan çalışmaların sayısı oldukça yetersiz ancak safran çayının kalp ve damar hastalıklarının tedavisinde geleneksel olarak kullanıldığı biliniyor. Yapılan az sayıda araştırmaya göre safran antioksidan etkisi ile kan basıncını düşürterek damarların ve kalbin aşırı zorlanmasını engelliyor. Hayvanlar üzerinde yapılan bir çalışmada ise kandaki kolesterol ve trigliserid düzeylerinde düşme sağladığı gözlemlenmiş.
 
 
Kanser: Safran’ın sağlıklı hücre gelişimi ve kanser hastalarında bu hücrelerin sağlığını devam ettirmesi üzerinde etkisi olduğu yönünde bazı araştırmalar mevcut ancak bitkinin hangi bileşeninin bunu sağladığı konusunda kesinleşmiş bir bilgi bulunmuyor. Kanserli hücre oluşumunu yavaşlatmasına dair yapılan çalışmalar “umut verici” olarak kabul edilse de daha pek çok araştırmaya ihtiyaç duyulmakta.
 
 
Göz: Yapılan klinik araştırmalarda safran bitkisinin retinaya olan kan akışını arttırıcı özelliği ile retina hasarı, iskemik retinopati ve yaşa bağlı olarak gelişen makula dejenerasyonu tedavisinde kullanılabileceği yönünde sonuçlar elde edilmiş.
 
 
Diğer Kullanım Alanları: Safran çayı geleneksel olarak sedef hastalığı tedavisinde kullanılır. Gerçek safranın ağrıyı hafifletici ve enfeksiyonu önleyici özellikleri bulunmaktadır.
 
 

Safran’ın Yan Etkileri

 
 
        Faydaları gibi yan etkileri konusunda yapılan araştırmaların sayısı yetersizdir. Bazı çalışmalarda gebelik döneminde safran çayı içmenin rahim kanamasına neden olduğu yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Bu yüzden gebelik ve emzirme gibi hassas dönemlerde tüketilmesi tavsiye edilmez. Kalp ve damar hastalıkları veya depresyon tedavisi için düzenli olarak ilaç kullananların safran çayı içmeye başlamadan önce doktora danışmaları gerekir. Safran alerjisi oldukça nadir olarak görülür ancak özellikle astım şikayeti olanlarda alerjik etki yarattığı vakalar görülmüştür.


Kaynak:

http://www.publicistan.com/makale/Ginseng-Cayi_432

Adaçayı

 Yumuşak ve tatlı bir tadı olan adaçayı taze, kurutulmuş yapraklar veya toz şeklinde yıl boyunca bulunabilir. Adaçayı yaprakları griye çalan yeşil renktedir ve sivri uçlu yaprakların üzerindeki damarlar oldukça belirgindir. Tarih boyunca hem gıda olarak hem de sağlığa faydaları ile bir tedavi aracı olarak geniş çaplı kullanılmıştır ve günümüzde artarak kullanılmaya devam edilmektedir. Adaçayının bilimsel adı olan ve Latinceden türetilen Salvia officinalis “korunmuş”, türün genel adı olan ve yine Latince “Salvere”den türetilen “Salvia” ise “iyileştirmek için” anlamına gelmektedir.
 
  • Zararlı toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar
  • Beyin fonksiyonlarını geliştirir
  • Bronşit ve astım belirtilerini hafifletir
  • Karaciğeri temizler İdrar yolu enfeksiyonunun tedavisine yardımcı olur
  • Aşırı terlemeyi azaltır
  • Stresi azaltır
  • Sakinleştirir
  • Menopoz sonrası belirtileri hafifletir
  • Saçların beyazlamasını yavaşlatır
  • Mantar enfeksiyonlarına karşı kullanılır
  • Hafızayı güçlendirir
  • Alzheimer’a karşı yardımcı olarak kullanılır
  • Kan şekerini düşürür
  • Dişeti iltihaplanmasına karşı kullanılır
  • Ağız yaralarının tedavisinde kullanılır
  • Sinirsel baş ağrısını hafifletir
  • Safra kesesini çalıştırır
  • Gargara suyu olarak kullanılır
  • Boğaz ağrısını alır
 

Adaçayı Nasıl Hazırlanır?

 
 
        2 çay kaşığı adaçayı üzerine kaynamış suyu dökün ve 5-10 dakika kadar beklettikten sonra için. Adaçayını çok kullanırsanız acı bir tadı olabilir. Tatlandırmak için bir iki damla limon sıkabilir ve bal ekleyebilirsiniz. Adaçayının faydalarını görebilmek için tüketilmesi tavsiye edilen miktar günde 1-2 fincandır.
 
 

Adaçayının Sağlığa Faydaları

 
 
        Adaçayının faydaları başta sindirim sistemi sorunlarına ve hafızayı güçlendirmeye yönelik olarak kullanımı olmak üzere dahili enfeksiyonlardan koruma, terlemeyi azaltma ve saç bakımına kadar pek çok alanda görülmekte. Adaçayı sadece kurutulmuş yapraklarla hazırlanan çay şeklinde değil taze yapraklardan özü çıkarılarak hazırlanan yağ şeklinde de kullanılmakta. Ancak yağı daha kuvvetli ve konsantre olduğu için kullanmaya başlamadan önce doktorunuza danışmanız gerekir.
 
 
        Baharat olarak ya da çay formunda adaçayı kullanımı iltihaplı hastalığı olanlara (romatoid artrit gibi), bronşiyal astım ve aterosklerozu olan kişilere tavsiye edilmektedir. Doğal bir antioksidan olarak kullanılabilir. 2 çay kaşığı adaçayı günlük K vitamini ihtiyacının %30’unu karşılamaya yeter. K vitamini kanın normal olarak pıhtılaşabilmesi, kemiklerin güçlü kalabilmesi, hastalıklardan daha yüksek düzeyde korunma ve yaraların iyileşmesi için gereklidir.
 
 
        Pharmacological Biochemical Behavior dergisinin Haziran 2003 sayısında yayınlanan 45 yetişkin üzerinde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre adaçayı içenlerin özellikle kısa dönemli hafızalarında önemli artışlar görülmüş. British Pharmaceutical Konferansında sunulan diğer bir araştırma sonucu ise kurutulmuş adaçayı kökünün Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılan modern ilaçlara benzer maddeler içerdiği belirtilmiş.
 
 
        Beyinde bulunan kan damarlarının sağlığını (serebrovasküler) korumak için uzunca süredir geleneksel olarak kullanılan adaçayı beyin fonksiyonunun azaldığı hastalıkların tedavisinde kullanılmakta.
 
 
        Adaçayı aynı zamanda saç, kepek, yağlı saç, ya da kafa derisi enfeksiyonları için durulama suyu olarak tavsiye edilmekte. Aynı zamanda gri veya beyaz renkli saçlarda gözle görülür şekilde eski rengine dönme sağladığı yönünde bazı çalışmalar bulunuyor.
 
 

Adaçayının Tarihi

 
 
        Akdeniz’e kıyısı bulunan ülkelerde doğal olarak yetişen adaçayı bu bölgelerde binlerce yıldır tüketilmekte. Tedavi amaçlı kullanılan şifalı bitkilerin en eskilerinden biri olan adaçayı günümüzde neredeyse tüm dünyada yetiştirilmektedir. Adaçayının tarihte ilk kullanımı Antik Yunan ve Roma dönemine kadar gidiyor. Bu dönemlerde ilk olarak et gibi uzun süre taze kalmayan gıdaların dayanma sürelerini arttırmak amacıyla kullanılmış.
 
 
        Adaçayının bir nevi efsane olan faydaları tarih boyunca pek çok farklı kültürde farklı nedenlerle kullanılmasını sağlamış. Arap yarımadasında ölümsüzlük için, 14. yüzyıl Avrupa’sında ise büyülerden korunmak amacıyla kullanılmış. 17. yüzyılda adaçayı Çin’de o kadar talep görmüş ki Çinli tüccarlar Hollandalı ticaret gemilerine 1 sandık adaçayı için 3 sandık siyah çay vermeye razı olmuş.
 
 
        Günümüzde hala popülerliğini koruyan adaçayı en son 2001 yılında International Herb Association (Uluslararası Şifalı Bitkiler Birliği) tarafından yılın bitkisi seçildi.
 
 

Adaçayı Nasıl Seçilir Ve Saklanır?

 
 
        Taze adaçayı yaprakları grimsi yeşil renktedir ve üzerinde siyah noktalar bulunmaz, rengi sarıya çalmaz. Yerel pazarlarda ya da aktarlarda kurutulmuş organik adaçayı bulabilirsiniz. Organik olarak üretilen adaçayı C vitamini yönünden daha zengindir ve besin değerleri taze adaçayına daha yakındır.
 
 
        Taze adaçayını az miktarda hava alan plastik bir kabın içinde muhafaza edebilirsiniz. Kurutulmuş adaçayı ise hava geçirmeyen cam bir kavanozda saklanırsa tazeliğini 6 aya kadar korur. Kavanozu serin, loş ve kuru bir yere koyun.
 
 

Adaçayının Yan Etkileri

 
 
        Adaçayı, hamile veya emziren kadınlar tarafından ya da epileptik kişiler tarafından kullanılmamalıdır. Fazla tüketimi durumunda içinde bulunan thujone ve kafur bileşenleri toksik etkiye yol açabilir. İki haftadan uzun süreli kullanımı tavsiye edilmez. Herhangi bir sağlık koşulunuz varsa adaçayı kullanmaya başlamadan önce doktorunuza danışmalısınız.


Kaynak:

Biberiye Çayı

Yaprak dökmeyen küçük bir ağaca benzeyen biberiye bitkisi çam kokusuna benzer kokusuyla başta balık ve et yemekleri olmak üzere mutfaklarda pek çok yemeğe lezzet vermek amacıyla baharat olarak tüketilmekte.
 
 
        Yıl boyu bulunabilen taze biberiye nanenin de dahil olduğu “Labiatae” ailesindendir. Yaprak dökmeyen çalı şeklinde bir görünüme sahip olan bitki çam ağacı benzeri yapraklara sahiptir.
 
 
        Biberiye bitkisi en çok hazımsızlık ve kabızlık gibi sindirim sistemi rahatsızlıklarında ve hafızayı güçlendirmek için tavsiye edilmektedir.
 
 
  • Hafızayı güçlendirir
  • Konsantrasyonu arttırır
  • Hazımsızlığı giderir
  • Kabızlığı giderir
  • Toksinlerin vücuttan atılmasını hızlandırır
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir
  • Kan dolaşımını arttırır
  • Beyin ve kalp gibi hayati organlara daha fazla oksijen taşınmasını sağlar
  • Baş ağrısı ve migren ağrılarını hafifletir
  • Stresi azaltmaya yardımcı olur
 
 

Biberiye Çayı Nasıl Hazırlanır?

 
 
        Biberiyeyi pek çok farklı yöntemlerle tüketmek mümkün ve bunların arasında hazırlanışı en kolay olanlardan biride biberiye çayı. Biberiye içinde bulunan antioksidanlar ve vitaminlerden faydalanmak için 1 çay kaşığı kurutulmuş biberiye yaprağını bir fincan suya atıp kaynatmanız yeterli. Daha iyi demlenmesi için 10 dakika kadar kaynattıktan sonra ateşin üzerinden alın ve demliğin kapağı kapalı halde 10 dakika kadar bekletin. Tatlandırmak için organik bal kullanabilirsiniz. Günde 2 bardak biberiye çayı hazımsızlık veya kabızlığa kısa sürede çözüm olacaktır.
 
 

Biberiyenin Sağlığa Faydaları

 
 
        Tazelik ve canlılık veren mükemmel kokusuyla biberiye daha çok güzel yemeklerle birlikte anılsa da pek çok farklı kültürde binlerce yıldır sağlığa olan faydaları nedeniyle de kullanılmakta. Biberiyenin faydaları arasında ilk sırada bağışıklık sistemini güçlendirmesi, kan dolaşımını hızlandırması, iltihap önlemesi ve astım belirtilerini hafifletmesi gösteriliyor.4
 
 
        Kan dolaşımını hızlandırmasının yanı sıra beyne ve kalbe giden kanı arttırarak başta hafıza ve damar tıkanıklığı sorunları olmak üzere bu iki organa ait rahatsızlıkların engellenmesinde kullanılıyor.
 
 

Biberiyenin Tarihi

 
 
        Anavatanı Akdeniz olan biberiye sağlığa faydaları geniş çaplı olarak öğrenildikten sonra Avrupa’nın büyük bölümünde ve Amerika kıtasında yetiştirilmeye başlandı. Bu popülerliği kazanmasının başlıca nedeni hafızayı geliştirmeye yönelik olarak kullanılması. Hala en çok ve geleneksel olarak hafızayı güçlendirmek için kullanılmakta. Antik Yunan’da öğrenciler sınavlarda daha başarılı olabilmek için biberiye çayından faydalanmış. Eskiden Büyük Britanya’da ise biberiye bitkisi sadakatin bir sembolü olarak düğünlerde, dekorasyonda ve hediyelik eşyalarda kullanılmış.
 
 
        Biberiye yağı ilk olarak 14. yy’da Macaristan’da zamanın kraliçesi için parfüm hazırlanmak için üretilmiş. Bitki 16. ve 17. yüzyıllarda sindirim sistemi sorunlarının tedavisinde kullanılmaya başlanmış ve popülerliğini bu yüzyıllarda arttırmış.
 
 
        Modern zamanlarda ise biberiye geleneksel olarak kullanılan şifalı bir bitki olma özelliğinin yanı sıra bunları destekleyecek bilimsel araştırmalarında konusu olmaya devam ediyor.
 
 

Biberiye Nasıl Seçilir Ve Saklanır?

 
 
        Biberiye satın alırken tavsiyemiz her zaman kurutulmuş olan yerine verdiği tat ve kokusu daha güçlü olan taze biberiye almanız. Taze biberiye adaçayı yeşiline benzer bir renkte olmalı ve üzerinde sarı veya beyaz noktacıklar bulunmamalı.
 
 
        Biberiyeyi marketlerde çeşitli markalarda paketlenmiş olarak bulabilirsiniz. Ancak size yakın bir aktardan ya da pazardan almanız daha iyi olabilir. Çünkü aktar veya pazarlarda organik olarak yetiştirilmiş ve kurutulmuş biberiye bulma ihtimaliniz daha yüksek. Organik biberiye yetiştirilirken sağlığa zararlı kimyasal haşere öldürücüler kullanılmaz.
 
 
        Taze biberiye buzdolabında, paketli ya da hafif nemli bir havluya sarılı halde saklanabilir. Daha uzun süre dayanmasını isterseniz (6-8 ay kadar) saplarıyla birlikte sığacağı büyüklükte bir kaba koyup üzerine su ekleyerek buzluğa atabilirsiniz. Kurutulmuş biberiye ise loş, serin ve kuru bir ortamda 6 aya kadar tazeliğini korur. Kurutulmuş biberiyeyi ağzı kapalı bir kapta muhafaza edin.
 
 

Biberiye Çayının Yan Etkileri

 
 
        Biberiye alerjiye neden olan bitkiler arasında yer almamaktadır ancak gebelik ve emzirme gibi hassas dönemlerde kullanılmadan önce bir doktora başvurulması gerekir. Kolit, mide ülseri gibi kanamalı hastalıkları bulunanların ve yüksek tansiyonu olanların biberiye çayı içmemesi gerekir.


Kaynak:

Alıç Çayı

 Özellikle kalp sağlığını korumak için tüketilen bitkisel çaylar arasında adı sık sık geçen “alıç çayı” bu özelliği ile Almanya, Avusturya başta olmak üzere Avrupa kıtasında pek çok ülkede geleneksel olarak kullanılan bitkisel çaylar arasında yer almaktadır.
 
 
        Yazılı kaynaklarda, Amerikalı doktorların 1800’lerin başlarında  alıç ağacı yapraklarını ve yemişlerini, kan dolaşımı bozuklukları ve solunum yolu hastalıklarını tedavi etmek amacıyla kullandıkları yer almaktadır.
 
 
        Günümüzde ise alıç ağacı yaprakları ve yemişleriyle hazırlanan çay, kalp ve damar sağlığını korumak için popüler olarak tüketilmektedir ancak bu konuda kesin olarak faydası olduğunu söyleyebilmek için daha çok bilimsel araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
 
 
  • Kalp krizi riskini azaltır
  • Kan dolaşımını düzenler
  • Göğüs ağrısına iyi gelir (Anjin)
  • Yüksek tansiyonu düşürür
  • Damarlarda plak oluşumunu engeller
  • Baş ağrısına iyi gelir
  • Sakinleştirici etkisi vardır
  • Kas spazmlarına iyi gelir
 
 

Alıç Çayı Nasıl Yapılır?

 
 
        Alıç çayı yapmak için ağacın yapraklarını ve yemişlerini kullanabilirsiniz. Bitkinin en çok faydası olan yeri olarak yaprakları gösteriliyor ancak meyveleri de çaya tat vermek için kullanılabilir. Hatta bazı tariflerde sadece yemişleri kullanılıyor ancak benim tavsiyem, eğer bulabilirseniz çayınızı hazırlarken yemiş ve yapraklardan bir miktar kullanmanız.
 
 
        2-3 bardaklık alıç çayı hazırlamak için 1-2 çay kaşığı kurutulmuş yaprak veya 2-3 çay kaşığı kurutulmuş ve ezilmiş alıç yemişi yeterli olacaktır. Bunlardan seçtiğiniz birini veya hepsinden bir parça kaynamış suya atın ve 15-20 dakika demlenmesini bekleyin. Bazı beslenme uzmanları alıç yapraklarının iştahı azalttığını söylüyor, eğer diyet yapıyorsanız iştahı azaltmak için alıç yapraklarıyla hazırlanmış salata yemeyi deneyebilirsiniz.
 
 

Alıç Çayının Sağlığa Faydaları

 
 
        Kan Dolaşımı: ABD merkezli “Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp” (National Center for Complementary and Alternative Medicine) raporlarına göre alıç bitkisi kan dolaşımını arttırarak organlara daha çok oksijen gitmesine yardımcı oluyor. Bu nedenle kan dolaşımına bağlı el ve ayak üşümesi problemi yaşayanlar için önerilen bitkiler arasında yer alıyor.
 
 
Kalp Sağlığı: Alıç bitkisinin geleneksel olarak kalp hastalıklarına karşı kullanımı son yıllarda -sayısı çok olmamakla birlikte- bazı bilimsel araştırmalar tarafından desteklenmekte. Alıç bitkisinde bulunan antioksidanların kasları ve damarları rahatlattığı ve böylece anjin, ateroskleroz, konjestif kalp yetmezliği ve hipertansiyon hastalarında kalp krizi riskini azalttığı bu araştırmaların sonuç raporlarında yer almakta.
 
 
Damar Tıkanıklığı: Kalp krizi ve felcin başlıca sorumlusu olan damarlarda oluşan plak (Ateroskleroz) oranı alıç bitkisiyle azaltılabilir. Maryland Tıp Merkezi’ne göre doğru bir beslenme programı ve düzenli egzersizle birlikte tüketilen alıç damar tıkanıklığı oranını (ve buna bağlı olarak gelişen diğer hastalıkları) önemli ölçüde düşürmenize yardımcı olabilir.
 
 
Baş Ağrısı: Bitkinin damarları genişleten ve kan dolaşımını arttıran özelliği kronik baş ağrısı şikayetlerini azaltabilir. Ayrıca bitkinin sakinleştirici etkisi strese bağlı baş ağrılarını hafifletmeye yardımcı olabilir.
 
 

Alıç Çayının Yan Etkileri

 
 
        Alıç çayı ile ilgili ciddi bir yan etki belirtilmemiş olmasına karşın mide bulantısı, kusma, baş dönmesi, kaşıntı, çarpıntı gibi bazı yan etkiler görülebilir. Gebelik ve emzirme döneminde alıç çayı tüketilmesi önerilmemektedir. Alıç bitkisi kan inceltici ilaçlarla, yüksek tansiyon ilaçlarıyla etkileşime geçerek bu ilaçların etkisini istenmeyen boyutlara taşıyabilir. Bu nedenle düzenli olarak ilaç kullananlar alıç çayı içmeye başlamadan önce doktora danışmalıdır.


Kaynak: